Pandemi koşullarında geçen iki yılı aşkın sürenin ardından dünya, ekonomik kriz, Orta Doğu’dan Kafkaslara doğru genişleyen savaş, nükleer tehdit ve belki de içinden çıkılması en zoru olan iklim kriziyle karşı karşıya. Bu krizlerin siyasi etkileri bir taraftan sağ popülist hareketlerin yükselişe geçmesiyle kendini gösterirken, bir taraftan da yoksulluk ve siyasi yozlaşmaya karşı halk eylemlerinde görünür oluyor. Neo-faşizm Avrupa’da muhafazakâr, milliyetçi ve ataerkil politikaları güçlendirerek etki alanını genişletmeye devam ediyor. İtalya’da, neo-faşist İtalya’nın Kardeşleri Partisi iktidarın en kuvvetli adaylarından biri olmuş durumda. Partinin ‘Ben bir kadınım! Ben bir anneyim! İtalyanım! Hıristiyanım!’ diyerek kendini tanıtan başkanı Giorgia Meloni’nin de İtalya’nın ilk kadın başbakanı olma ihtimali üzerine konuşuluyor. Fransa’da Marine Le Pen sağın kadın yıldızı olarak iktidara giden yolda etki alanını genişletiyor. Sri Lanka’da ‘kemer sıkma’ politikalarına karşı başlayan grevler, büyük bir halk hareketine dönüştü ve süreç yöneticilerin bir kısmının yurtdışına kaçtığı ve istifa ettiği bir noktaya geldi. Yüzyıl öncenin siyasi ve ekonomik gerilimlerini aratmayan bir dönemden geçiyor dünya.